Meryem, ormanın serin ve gizemli atmosferinde yürüyüşe çıkmıştı. Havanın sıcaklığı artmaya başlamış, terli teni hafif bir esintiyle serinliyordu. Yürürken aklı karışmıştı, zihni arzularla doluydu. Faruk’u düşünüyordu, onun tutkulu bakışlarını, derin sesini ve kaslı vücudunu hayal ediyordu. Adımlarını hızlandırdı, bu düşüncelerle daha da heyecanlanmıştı.
Ormanın derinliklerine girdikçe, ağaçların arasında gizlenmiş küçük bir gölet buldu. Su, güneş ışınlarıyla parlıyor, etrafı yemyeşil bitki örtüsüyle çevriliydi. Meryem, bu manzaraya hayran kaldı ve kıyıya yaklaştı. Elbiselerini çıkarıp, havluyla sarındı. Soğuk suya girdiğinde bir anlık şok hissetti, ama sonra serinliğin keyfine vardı.
Yüzerek göletin ortasına doğru ilerledi. Suyun altında hareket ederken, vücudunun her bir kasının uyandığını hissetti. Göğüsleri hafifçe suyla oynamaya başlamıştı, bacakları ise güçlü vuruşlarla onu ilerletiyordu.
Tam o sırada, Faruk’un sesi duyuldu. “Meryem, orada mısın?” Meryem, sesin geldiği yöne baktı ve kıyıda duran yakışıklı adamın görüntüsüne hayran kaldı. Faruk, güçlü kasları ve karizmatik gülümsemesiyle ormana yakışan bir görünüme sahipti.
“Evet, buradayım!” Meryem, heyecanla cevap verdi. Faruk, kıyafetlerini çıkarıp suya atladı. Güçlü vuruşlarla ona doğru yüzmeye başladı.
Meryem, Faruk’un yaklaşmasını izlerken, kalbi hızla çarpmaya başladı. Su, ikisinin de tenlerini parlatıyor, aralarındaki gerilimi artırıyordu. Faruk, Meryem’in yanına ulaştığında, ona tutkulu bir bakış attı.
“Burası gerçekten güzel bir yer,” dedi Faruk, nefes nefese. “Ama sen daha güzelsin.” Meryem, bu iltifat karşısında utandı, ama aynı zamanda arzusu da artmıştı. Faruk’un kaslı kolları ve geniş omuzları, suyun altında bile dikkat çekiyordu.
Meryem, Faruk’a yaklaştı ve dudaklarını onun dudaklarına değdirdi. İlk öpücük yumuşak ve tatlıydı, ama kısa sürdü. İkisi de daha fazlasını istiyordu.
Faruk, Meryem’in boynunu öpmeye başladı, ardından omuzlarına ve sırtına doğru ilerledi. Meryem, arzuyla inledi, bu dokunuşlar onu çılgına çeviriyordu. Faruk’un ellerinin her bir hareketi, vücudunda yeni bir ateş yakıyordu.
Suyun altında, Faruk’un eli Meryem’in göğüslerine uzandı. Onları hafifçe okşadı, ardından parmaklarıyla ucunu bularak dikkatle çevirmeye başladı. Meryem, bu dokunuşlardan dolayı hırıltılar çıkarıyordu, arzusu doruklara ulaşmıştı.
Meryem, Faruk’un kulağına fısıldadı, “Daha fazla dayanamayacağım.” Faruk, gülümsedi ve onu kıyıya doğru çekti. Suyun dışına çıktıklarında, havlularını alarak gölgenin serinliğine doğru ilerlediler.
Kıyıda yumuşak çimenler üzerine uzandılar. Faruk, Meryem’in yüzüne yaklaştı ve bu sefer daha derin, daha tutkulu bir öpücük verdiler. Meryem’in dudakları Faruk’un dudaklarını emiyordu, dillerini birleştirdiler. Öpücükler giderek daha da ateşli hale geldi.
Faruk, Meryem’in havlusunu açarak, çıplak tenini ortaya çıkardı. Göğüslerine eğildi ve onları ağzına aldı. Emerek, ısırarak ve dilini kullanarak onları uyandırıyordu. Meryem, arzuyla inliyordum.